EkolojiMakaleler

EKOLOJİ | İklim krizi yoksulları vuruyor. Dünya nasıl hazırlanıyor?

"İklim krizinin faturasını en ağır ödeyeceği söylenen yoksul köylüler ve emekçilerin mücadelesinin bu meşru mücadele ile birleştirilmesi bu duruma karşı ezilenlerin tek kurtuluş yolu olarak gözüküyor. Dünya açısından başkaca bir hazırlık görünmüyor"

Geçtiğimiz yılın Eylül ve Aralık aylarında Avrupa’da iklim krizi gündemli gerçekleşen eylemler ile birlikte geniş kamuoyunun gündemine oturan iklim krizi tartışmaları gün geçtikçe derinleşiyor. 26 Eylül’de gerçekleşecek olan BM iklim krizi zirvesi öncesinde Küresel Adaptasyon Komisyonu tarafından yayınlanan bir rapor ile iklim krizinin ekolojik sistem üzerindeki etkilerinin boyutu biraz daha gözler önüne serilmiş oldu.

Doğada bulunan oksijen-karbondioksit- azot vb. gazların içerisindeki oksijen yüzdesinde gerçekleşen değişimlerden dolayı dünyanın var olan ısısının artması sonucu meydana gelen olayların bir bütünü iklim krizi olarak ifade ediliyor. Oksijen oranının diğer gazlar karşısında azalması, güneş ışınlarının atmosfere yeniden yansıtılmasını azaltırken bu durum dünyanın ısısının artması ile sonuçlanıyor.

Bilim insanları tarafından son 150 yıldır dünyanın ortalama ısısının 1 derece arttığı, önümüzdeki 20 yıl içerisinde de bir buçuk derece artacağı ifade ediliyor. Bu durum tüm dünyada iklim değişiklikleri, doğa olaylarında artış, doğal tarımının zarar görmesi, kuraklık, tatlı su sorunu gibi birçok olumsuzluğu beraberinde getiriyor.

Dünyada sanayi devrimi sonrasında fosil yakıt kaynaklarının tüketiminde gerçekleşen artışla doğada karbondioksit ve çeşitli gazların salınımında ciddi bir artış meydana geldi. Karbon salınımının en fazla olduğu enerji santralleri, fabrika atıkları, filtresiz baca uygulamaları bu konuda önemli bir yerde duruyor. Aynı zamanda kapitalizmin yapı taşları olarak bulunan uygulamalar büyük bir talan üzerinden yükseliyor.

Enerji santrallerinin inşası, fabrikalarda işlenecek yeraltı kaynaklarının çıkarılması, yakılabilir enerji kaynaklarına ulaşım gibi birçok alanda milyonlarca bitki katlediliyor. Oksijen dengesini sağlayan ormanlar her geçen gün talan edilmeye devam ediliyor.

Dünyanın akciğerleri olarak ifade edilen Amazon ormanları her gün farklı yangın haberleri ile gündeme geliyor. Her geçen gün yeni bir maden şirketi tarafından binlerce ağaç kesilerek kimyasal atık- gaz üretecek merkezlerin inşası gündeme getiriliyor.

Coğrafyamız açısından da yabancı olmadığımız bir durum olarak önümüzde duruyor. Ülkenin akciğerleri olarak nitelendirilen Kaz Dağları’nın katledilmesi en güncel örnek. Zararlı gazların salınımının durdurulması-engellenmesi gibi pratikler gerçekleştirilmesi beklenirken krizin egemenler tarafından gün geçtikçe derinleştirilmesi, durumun vahametini daha net ortaya koyuyor.

Geçtiğimiz yıl Polonya’da gerçekleşen iklim krizi zirvesinde BM yetkilileri toplantıya çevre örgütlerinin katılımını engellerken (bir ya da iki temsilcinin katılımına izin verilirken) yüzlerce şirket yetkilisinin katılımını organize etmesi, katılan devletlerin zirveyi kendi enerji kaynaklarını pazarlayan bir konseptte ele alması meseleye yaklaşımlarını ortaya koyuyor.

Bu gerçeklikten hareketle meseleyi ele almak gerekiyor. Toplantıya ev sahipliği yapan Polonya’nın kömür standı kurarak kendi kömür madenlerinden çıkardıkları ve kömür santrallerinde kullandıkları kömürün tanıtımını yapması, Rus yetkililerin enerji üretiminde doğalgazın daha sağlıklı olduğunu (daha az karbon salınımı gerçekleştirdiği) gündemleştirme çabaları hangi kaygılarla hareket ettiklerini göstermektedir. Emperyalistler pazarı kontrol ederken meseleyi ekonomik anlaşmalar temelinde ele alıyor.

İklim krizi raporunu hazırlayan Komisyon bu gerçekliği görerek geçtiğimiz yıl önerilen “20 yıl içerisinde enerji santrallerinin durdurulması” gibi gündemlerin bu pratiklerle karşılaşmasının ardından iklim krizinin kaçınılmaz olduğunu ifade ederek 5 uyum önerisiyle iklim krizine “dayanıklılığın güçlendirilmesi” gerektiğini söylüyor.

Rapor iklim krizi sonucunda oluşacak doğa olaylarına karşı uyarıcı sistemler kurulması, tarımın kurak iklime uygun olarak dizayn edilmesi, tatlı su kaynaklarını koruyacak teknolojilerin kullanılmasının öneriyor. Bu önlemlerin neredeyse tamamının gerçekleştirilmesi durumunda iklim krizinin çözümünden ziyade, yavaşlatılmasından bahsedebiliriz.

Egemenlerin mevcut politikaları, bilim insanları açısından çözümü imkansızlaştıran bir yerde dursa da krizin en ağır faturasını ödeyeceği söylenen yoksullar bu nesnel durumu değiştirebilecek bir yerde duruyor.

Ülkede AKP-MHP ittifakı, dünyada emperyalist ülkeler ve yerli işbirlikçileri eliyle gerçekleştirilen doğa katliamları sağlık ve ekonomi açısından tüm canlıların yaşamını tehlike altına alıyor. Devletler eliyle kurulan enerji santrallerinin devlet politikaları eliyle durdurulmayacağı gibi doğa katliamlarının da devlet eliyle durdurulması önümüzdeki süreç açısından beklenmiyor.

Bu duruma karşı ülkede ve dünyada belli bir kamuoyu oluşmuş gözüküyor. Dünyanın dört bir yanında ekolojik sisteme yönelik saldırılara karşı yürütülen mücadelenin seyri bu duruma dur diyecek bir güç olarak duruyor.

Bugün iklim krizi gündemiyle Avrupa’da sokağa çıkan binlerin, Amazonlarda orman yangınlarına karşı mücadele eden yerlilerin, Kaz Dağları’nda mücadele edenlerin mücadelesi bu kaygıyla gerçekleştiriliyor. Egemenlerin açlık, yoksulluk talan politikalarına karşı ekolojik yaşamı, canlıların yaşama hakkını savunan bir mücadele geliştiriliyor.

Bugüne kadar doğada gerçekleşen yıkımın seyri egemenlerin krizini ezilenlerin boynuna yükleyen bir hat izlese de ezilenlerin bu krizi tersine çevirme sorumluluğu tüm canlılar açısından asli bir sorumluluk olarak duruyor.

İklim krizinin faturasını en ağır ödeyeceği söylenen yoksul köylüler ve emekçilerin mücadelesinin bu meşru mücadele ile birleştirilmesi bu duruma karşı ezilenlerin tek kurtuluş yolu olarak gözüküyor. Dünya açısından başkaca bir hazırlık görünmüyor. Emperyalist talan, ekolojik yıkım hedefleriyle hareket eden egemenleri başkaca önleyici güç gözükmüyor.

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu